Belgin Turan
Köşe Yazarı
Belgin Turan
 

Aile İçi İletişim Becerileri

Aile yapısına, değişik üyelerden oluşan bir grup olarak baktığımızda bir sistemden de söz edebiliriz. Aile, hem kendi aralarında hem akraba ve çevreyle dinamik bir düzenleme ile bir bütün oluşturduğu için etkileşimde bulunması kaçınılmazdır. Aile tedavileri yöntemlerinden olan “sistematik aile terapisi” aileyi sosyal sistemin bir parçası olarak görür. Yani aile üyelerinden biriyle ilgili bir sorun diğer aile bireylerini de etkiler. Örneğin; baba alkol kullanıyor, anne bu durumla baş edemeyip kronik depresyon yaşıyor ise; aile bireyleri annenin sürekli hasta olmasını kabul ederler. Sistem bu şekilde işlemeye devam ederken, belki evin büyük çocuğuna daha çok sorumluluk yükler, bu kısır döngü evde görevler ve sorumluluklarla ilgili vb. sorunlarla beraber devam eder. Sistemin yeniden yapılanması durumunda baba alkolü bırakmak yâda tedavi olmak zorunda olacağı için kendisine müdahale edilmesini istemeyebilir.  Bireysel tedavi ile sadece aile bireylerinden biri iyileşir fakat bu iyileşme kalıcı olmaz. Sorun evlilik ile ortaya çıkmışsa çiftlerin ikisinin birden bu sürece dâhil edilmesi gerekir. Eğer aile bireyleri aile içinde bazı sorunlar yaşıyorlarsa bunun çözümünü içerden alamadıkları zaman dışarda aramaya başlarlar. Ergene değer verilmiyor, dinlenmiyor ise dışarda bu sorununu tedavi etmeye çalışacaktır.  Bir de gözden kaçırdığımız diğer bir husus sorunları görmezden gelmemiz veya üstünü örterek sorunlardan kaçmamızdır. O an belki geçici çözüm gibi gelse de ilerleyen zamanlarda ne yazık ki, artarak devam edecek, belki üzerine yenileri eklenecektir. ‘Evde damlayan musluğu onarmazsanız ilerde damlalar evi kaplar, boğulmadan önce psikoterapiste giderler’ benzetmesi benim de hocam olan bir psikiyatristin ifadesidir.  İster eşler, ister ilişkilerde hep alan taraf olursanız bir süre sonra ilişkide bir tutarsızlık ve dengesizlik yaşamaya başlarsınız. İnsanlar yaşamları boyu en çok arzuladıkları şey sevilmek, değer verilmek ve kendini gerçekleştirmektir. Bunlar da kişiyi iç huzura ve mutluluğa doğru götürür. İlişkilerde emek ve sevgi bir birbirinden ayrılmaz ikilidir. Neden bir ilişki/evlilik bitince çok üzülür insan, çünkü o ilişkiye yatırım yapmışsınızdır (manevi-maddi) ve dolayısıyla onca emek bir çırpıda yok oluvermiştir.  Hastayken bir tas çorba hazırlamak, bir rahatsızlığında onu doktora götürmek, günde bir kez sırf sohbet amaçlı bir araya gelmek/telefon etmek, eline sağlık demek, sen benim için değerlisin sözünü davranışa dökmek, takdir edilmek, hata bazen bir güler yüz göstermek de eşinden istediği bir dilek olabiliyor. Çocuklarla ev içi iletişimde; onları dinleme, anlama, değer verme, sevgi ve şefkatle kucaklama, sınırlarını öğretme, hem şimdiye yani “şu ana” hem de geleceğe yapacağınız bir yatırımdır. Atalarımız ne güzel söylemiş “ne ekersen onu biçersin” bu sözünde değerini vererek hem eşinizle ilişkilerinizde hem de çocuklarınızla tutum ve davranışlarınızda kazanımlarınız ve mutluluğunuza katkı yapacak çok kıymetli geri dönüşlerdir. Ebeveyn olmak kolay değil. Kanımca evlilik öncesi eğitimlerin artırılması ve bu eğitimlere katılmanın şart koşulması gerekiyor. Çiftlerin uyumu, anlaşabilmeleri için birbirlerini iyi tanımalarının önemi büyüktür. İki kişinin anlaşması ve uyumu doğacak çocuklarına da yansıyacaktır. Mutlu, demokratik bir ailede yetişen bir çocukla, sürekli kavga eden, birbirlerini dinlemeyen anlamayan yada çocukları sürekli yeren bir aile tablosu çocuklar üzerinde onarılması güç izler bırakacaktır. O küçük ve savunmasız halleri ile bununla nasıl baş edeceklerdir. Bu şekilde yetişen çocukta çok farklı kişilik problemleri ortaya çıkması olası bir durumdur. Sadece anne babanın aynı dili konuşmamasının dışında; çocuğa değer verilmemesi, sürekli eleştirme, onu küçümseme, aşırı şımartma, dengesiz davranışlar, çocuğun seçimlerinde kendi yapamadıklarını dikte etmeleri ve bu doğrultuda yönlendirmeleri, ilerde narsist bir kişilik oluşumuna ve başka psikolojik sorunlara zemin hazırlayabilmektedir. Çevremizde, ailemizde narsist kişilik bozukluğu olan birinde görebileceğimiz olası alt başlıklar şunlar olabilir. Bu kişiler sürekli olarak çevrelerine ne kadar değerli olduklarını söyleme gereği duyarlar ve eleştirildiklerinde incinirler. Büyüklenme ve değersizlik duyguları yan yanadır. Kimsenin yapamadığını yapmaya çalışırlar. Onu fark eden ve iyilik eden birine karşı ilgi hissederler ve dikkatlerini ona yönlendirirler. Elde ettikleri başarı sonrası iyilik halleri geçicidir. İlişkileri mesafeli ve soğuktur. Canları istediği zaman yakınlaşıp istemediği zaman aniden uzaklaşırlar. Dışardan karizmatik görünen bu kişiler sizi feth eder, iyi anlamış gibi görünür ama asla sizin sorunlarınızı kendilerine dert etmezler sadece ilgilenmiş gibi davranmayı seçerler. Yaşanan sorunlara çözüm bulamadıkça sık sık partner değiştirerek değerli olduklarını duymak isterler. Ne yaparsanız yapın minnet duygusu yoktur onlarda. Ebeveynler Dikkat! Çocuğunuz daha doğmadan zihninizde onun hayatı ile ilgili yapması gerekenler, yapmaması gerekenler listesi oluşturmayın. Çocuklarınızın başarısını aşırı bir şekilde övüp başarısızlığında aşırı bir şekilde yermeyin. Çocuk sizin beklentilerinize uygun davranıp sevginizi kazanmak için sürekli bir mücadele içinde bulacaktır kendisini. Çocuk bu şekilde büyütülünce adamına göre muamele yapmayı öğrenir. Çocuklarımız bizim her şeyimiz onları nasıl şekillendirirsek o şekilde büyür ve kişilik yapıları buna göre oluşur. Onlara değerli olduğunu hissettirmek, göstermek ve uç noktalarda davranmamamız sağlıklı bir birey olmasına imkân sağlayacaktır.  Çocuklar Gözbebeğimizdir Anne ve babalar için çocuklar/çocuklarımız ‘gözbebeğimizdir’ dersek sanırım abartmış olmayız. Sadece aileler için değil toplum için de aynı şey geçerlidir, her doğan çocuk çok kıymetlidir/kıymetli olmalıdır. Peki, bu kadar değerli olan geleceğimizin teminatı olan bu canlarımızın ebeveynler olarak onları yetiştirirken, fiziksel ve temel ruhsal ihtiyaçlarını karşılamada, onları topluma hazırlamada üstümüze düşen görevlerin bilincinde miyiz? Benim çocuğumdur istediğim gibi terbiyesini veririm, kimse karışamaz zihniyetini artık kırmanın zamanı gelmedi mi? Sokakta geçerken, çocuğunu saçından sürükleyerek götüren bir anneye müsamaha edemiyor, bazen müdahale etmek durumunda kalıyorum, tabi bu anlık bir çözümden öteye geçemiyor. Bazı ailelerde şiddet, ilgisizlik, çocuğun temel özgüvenden yoksun veya tam tersi sadece maddi ihtiyaçlarını karşılanan çocukların ilerde nasıl bir yetişkin olmasını bekliyoruz.  Aile İçindeki Şiddet Çocukları Nasıl Etkiliyor? Aile içerisindeki şiddet, çocukların davranışlarını nasıl etkiliyor; başarıya ulaşmalarının önüne bir engel olarak çıkıyor mu? Çocuk, aile içindeki, bu çatışmayı görünce doğal olarak etkileniyor. Ailenin, çocuklarının davranışlarından şikâyetçi olduğu zaman öncelikle kendilerini sorgulamaları gerekir. Çünkü çocuklar da davranışlarını anne-babaya bakarak oluşturmuş durumdadırlar. Evde sürekli aile kavgası, anlaşmazlık gören çocuk, okul hayatında da başarı sağlayamaz. Evdeki çatışmadan uzaklaşmak isteyen çocuklar, kendini aile içinde yabancılaşmış gibi hissederse daha kötü alışkanlıklara da yönelme durumu yüksektir. Çünkü evde huzur bulamayan çocuk huzuru dışarıda aramaya başlar. Çocuğun sorunlarını arkadaşlarından önce ailesine anlatması için ailenin buna bir ortam hazırlaması gerekir.      Aile İçindeki Küslükler Aile Yapısını Nasıl Etkiliyor? Küsmek TDK sözlüğünde "Gelişememek, büyüyememek" olarak tanımlanıyor. Peki, küsmek ilkel bir duygulanım mıdır? Kesinlikle evet. Aynı evde aylarca birbirleriyle konuşmayan aileler var. Birbirleriyle konuşmayarak ‘mesajlarla’ birbirlerinin düşüncelerini iletiyorlar. Aile içinde uzun süreli küslükler ne değerlerimize ne de aile kurumunun kutsallığına uygun değildir. Eşler arasındaki küslük, dargınlık öncelikle kendilerinin ruh sağlığını olumsuz yönde etkiler. Sonra da çocuklarını ve yakın çevrelerini etkiler. İnsanın insana verdiği en büyük cezadır, diyebiliriz. Bunun bir nedeni de aile büyükleri ile küçüklerinin yaşamları arasında farklılıkların ortaya çıkması ve karşılanamayan beklentilerdir. Yetişkin insanların küsmesi, çocukların da bu davranışı daha çok örnek almasına yol açar. İnsan olarak bazen yaşadıklarımız bizi incitebilir ve biraz geri çekebilir, yapılanları tekrar akıl süzgecinden geçiririz. Aile içinde katı kural ve yapılar kişiler üzerinde gizli bir baskı unsuru oluşturur. Çünkü küslük kapıları kapar ve insanı yalnızlaştırır. Küçükken bir şeylere küsüp geri çekildiğimizde hele de güzel bir sofradan; için için keşke çağırsalar, hemen gitsek diye içimizden geçirirdik. Bizim küslüğümüz beş dakikadan fazla sürmezdi. Küsme davranışı pekişmediği için de kolayca barışabilirdik. Küsme davranışı aslında bir nevi psikolojik sessiz bir şiddettir. Bu davranışın ardından eşler birbirine karşı empati geliştirmek yerine daha çok uzaklaşırlar. Sevgili anne babalar çocuğunuza küserek, onları cezalandırarak bir şeyleri anladığını düşünüyorsanız bu en büyük yanılgıdır. Geçici ve içi boş, çocuğu örseleyen bir çözümdür. Değerli anne-babalar sizleri de anlıyorum fakat unutmayın sizler, iyi birer rehber olarak onlara yaptığı davranışı anlatıp ve problemi birlikte çözerek çocuklarınıza doğru örnek olmak sizler için en büyük mutluluk olsa gerek.  Anne Baba Çocuğa Örnek Olmalı mı? Yaşantımız hızla değişirken, ebeveynlerin çocuklarını sürekli bir şeyler konusunda uyarmasından ve çocukların da bu uyarılardan sıkılması aile bireyleri arasında bir kargaşaya neden olabiliyor. Her kuşağın kendine göre farklılıkları olsa da her dönem için geçerli olan ana ilke, karşılıklı sevgi, saygı, şefkat ve paylaşımdır diye düşünüyorum.  Bir de aileler arasında senin ailen, benim ailem muhabbeti sizi çıkmaza götürür. Farklılıklarımızı kabul edip ve ortak noktalarınızın iyi taraflarını görmek ne güzeldir. Bir çocuğa baktığınız zaman yaşadığı ailesi hakkında bir öngörünüz olur. Çünkü çocuk bazı davranışları, küçük yaşlardan itibaren ebeveynlerinden modellemeye başlar. Bu nedenle bir konuda direk uyararak değil de ebeveynlerin o davranışları uygulayarak çocuklarına örnek olması gerekir. Örneğin; hiç eline kitap almamış bir anne ya da baba çocuğunu kitap okuması konusunda uyardığı zaman çocuk, bu davranışlardan aşırı şekilde bunalır. Ancak kitap okuma alışkanlığını çocuğuna kazandırmak isteyen ailenin kendisinin de kitap okuması güzel bir alışkanlık olmaz mı? Bu sadece kitap okumak ile ilgili değildir, anne babası kitap okumayıp kitap kurdu olan çok çocuk tanıdım. O ailelerin sırrı ise; evde olumlu, rollerin paylaşıldığı, sorun olduğunda yapıcı çözüm bulan ailelerin olduğunu da görüyoruz.    Erkek ve Kız Çocuk Ayrımının Topluma Etkileri Neler?  Aslında ne yazık ki, Türkiye’nin gerçeklerinden biridir diyebiliriz. Halen bizim buralarda erkek çocuk sahibi olabilmek için erkek bebek sahibi oluncaya kadar, doğum yapan, yapmak zorunda olan kadınlarımız bulunmaktadır. Kız çocuk annesi ya da babası olmak eskisi kadar olmasa da utanılan, eksik etek denilen, söylenmesi zor bir durum gibi kabul edilmektedir. Erkek çocuklar bu misyonla büyütülünce yetişkin rolleri daha çok yüklenmekte ve erkek dediğin hiçbir şeyden korkmamalı, ağlamamalı, sorunlarını kavga dövüşle halletmeli gibi kodlar yüklenilmektedir.  Bu durumun belirleyiciliği daha çok ergenlik ve yetişkinlikte ortaya çıkmakta karşı cins ile ilişkileri, eş seçimini ve evlilik hayatlarını da bazen olumsuz yönde etkilemektedir.   Kız olsun, erkek olsun çocuğun duygusal ihtiyaçlarını fark etmek, sevgi, şefkat, değer vermek çocuğun gelişim aşamalarını bilmek kısacası farkındalık sahibi olmak çok kıymetlidir.   Çocuklarımızı dinlemekle, duymak arasında ne fark var? Onları nasıl aktif dinlemiş oluruz? Hemen hemen her anne baba çocuğunun söylediklerini duyar, ama hepsi onu tam olarak dinlemez. Duymak için kulak vermek yeterlidir, ama dinlemek için duymanın yanında oturmak, göz kontağı kurmak, zaman ayırmak, dinlediğini belli etmek, geri bildirim vermek, varsa sorun ile ilgili çözüm üretmek ve motive etmek de olmalıdır. Çocukları aktif dinlemek için onlara özel zaman ayırmalı, onları dinlerken başka bir işle meşgul olmamalı, göz kontağı kurmalı, Dimlerken eleştirmemeli, yargılamamalı, duygularına tercüman olmalı, kendilerini rahat ifade etmelerine imkân vermeliyiz. UNUTMAYALIM! Her çocuğun mutlaka yaratıcı bir yönü vardır.    Yaratıcılığın ortaya çıkarılmasında ailenin önemi nedir? Çocuklarını anne-babalar iyi tanıdığını zannediyorlar fakat çocuğu tanımak sadece iyi yönleri, başarılı olduğu alanların yanı sıra yetersiz olduğu alanları bilmek ve o alanları güçlendirmek için motive etmek demektir.  Çocuğun da birey olduğu unutulmamalıdır. Hemen onu etiketleyip “senin kafan matematiğe çalışmıyor” demek yerine çocuğu o konuda desteklemek daha önemlidir. Çoklu zeka teorisine göre çocuğun bir çok farklı alanda daha iyi olabileceğini hatırlayalım. Çocuğun sadece sayısal alandaki başarısı önemliymiş, sözel alanlardaki başarısı önemli değildir anlayışı çocukların güçlü olduğu alanların da zayıflamasına yol açmaktadır.  Çocuklarını motive eden, aile içinde iyi iletişim döngüsü kuran, onları cesaretlendiren ailelerin çocukları, sorun çözme becerisi kazanmakta, meslek seçimi, eş seçimi konusunda daha sağlıklı kararlar almaktadırlar. 
Ekleme Tarihi: 15 Kasım 2022 - Salı

Aile İçi İletişim Becerileri

Aile yapısına, değişik üyelerden oluşan bir grup olarak baktığımızda bir sistemden de söz edebiliriz. Aile, hem kendi aralarında hem akraba ve çevreyle dinamik bir düzenleme ile bir bütün oluşturduğu için etkileşimde bulunması kaçınılmazdır.

Aile tedavileri yöntemlerinden olan “sistematik aile terapisi” aileyi sosyal sistemin bir parçası olarak görür. Yani aile üyelerinden biriyle ilgili bir sorun diğer aile bireylerini de etkiler. Örneğin; baba alkol kullanıyor, anne bu durumla baş edemeyip kronik depresyon yaşıyor ise; aile bireyleri annenin sürekli hasta olmasını kabul ederler. Sistem bu şekilde işlemeye devam ederken, belki evin büyük çocuğuna daha çok sorumluluk yükler, bu kısır döngü evde görevler ve sorumluluklarla ilgili vb. sorunlarla beraber devam eder. Sistemin yeniden yapılanması durumunda baba alkolü bırakmak yâda tedavi olmak zorunda olacağı için kendisine müdahale edilmesini istemeyebilir. 

Bireysel tedavi ile sadece aile bireylerinden biri iyileşir fakat bu iyileşme kalıcı olmaz. Sorun evlilik ile ortaya çıkmışsa çiftlerin ikisinin birden bu sürece dâhil edilmesi gerekir.

Eğer aile bireyleri aile içinde bazı sorunlar yaşıyorlarsa bunun çözümünü içerden alamadıkları zaman dışarda aramaya başlarlar.

Ergene değer verilmiyor, dinlenmiyor ise dışarda bu sorununu tedavi etmeye çalışacaktır. 

Bir de gözden kaçırdığımız diğer bir husus sorunları görmezden gelmemiz veya üstünü örterek sorunlardan kaçmamızdır. O an belki geçici çözüm gibi gelse de ilerleyen zamanlarda ne yazık ki, artarak devam edecek, belki üzerine yenileri eklenecektir.

‘Evde damlayan musluğu onarmazsanız ilerde damlalar evi kaplar, boğulmadan önce psikoterapiste giderler’ benzetmesi benim de hocam olan bir psikiyatristin ifadesidir. 

İster eşler, ister ilişkilerde hep alan taraf olursanız bir süre sonra ilişkide bir tutarsızlık ve dengesizlik yaşamaya başlarsınız. İnsanlar yaşamları boyu en çok arzuladıkları şey sevilmek, değer verilmek ve kendini gerçekleştirmektir. Bunlar da kişiyi iç huzura ve mutluluğa doğru götürür. İlişkilerde emek ve sevgi bir birbirinden ayrılmaz ikilidir. Neden bir ilişki/evlilik bitince çok üzülür insan, çünkü o ilişkiye yatırım yapmışsınızdır (manevi-maddi) ve dolayısıyla onca emek bir çırpıda yok oluvermiştir. 

Hastayken bir tas çorba hazırlamak, bir rahatsızlığında onu doktora götürmek, günde bir kez sırf sohbet amaçlı bir araya gelmek/telefon etmek, eline sağlık demek, sen benim için değerlisin sözünü davranışa dökmek, takdir edilmek, hata bazen bir güler yüz göstermek de eşinden istediği bir dilek olabiliyor.

Çocuklarla ev içi iletişimde; onları dinleme, anlama, değer verme, sevgi ve şefkatle kucaklama, sınırlarını öğretme, hem şimdiye yani “şu ana” hem de geleceğe yapacağınız bir yatırımdır. Atalarımız ne güzel söylemiş “ne ekersen onu biçersin” bu sözünde değerini vererek hem eşinizle ilişkilerinizde hem de çocuklarınızla tutum ve davranışlarınızda kazanımlarınız ve mutluluğunuza katkı yapacak çok kıymetli geri dönüşlerdir.

Ebeveyn olmak kolay değil. Kanımca evlilik öncesi eğitimlerin artırılması ve bu eğitimlere katılmanın şart koşulması gerekiyor. Çiftlerin uyumu, anlaşabilmeleri için birbirlerini iyi tanımalarının önemi büyüktür. İki kişinin anlaşması ve uyumu doğacak çocuklarına da yansıyacaktır.

Mutlu, demokratik bir ailede yetişen bir çocukla, sürekli kavga eden, birbirlerini dinlemeyen anlamayan yada çocukları sürekli yeren bir aile tablosu çocuklar üzerinde onarılması güç izler bırakacaktır. O küçük ve savunmasız halleri ile bununla nasıl baş edeceklerdir. Bu şekilde yetişen çocukta çok farklı kişilik problemleri ortaya çıkması olası bir durumdur.

Sadece anne babanın aynı dili konuşmamasının dışında; çocuğa değer verilmemesi, sürekli eleştirme, onu küçümseme, aşırı şımartma, dengesiz davranışlar, çocuğun seçimlerinde kendi yapamadıklarını dikte etmeleri ve bu doğrultuda yönlendirmeleri, ilerde narsist bir kişilik oluşumuna ve başka psikolojik sorunlara zemin hazırlayabilmektedir.

Çevremizde, ailemizde narsist kişilik bozukluğu olan birinde görebileceğimiz olası alt başlıklar şunlar olabilir.

Bu kişiler sürekli olarak çevrelerine ne kadar değerli olduklarını söyleme gereği duyarlar ve eleştirildiklerinde incinirler.

Büyüklenme ve değersizlik duyguları yan yanadır. Kimsenin yapamadığını yapmaya çalışırlar.

Onu fark eden ve iyilik eden birine karşı ilgi hissederler ve dikkatlerini ona yönlendirirler. Elde ettikleri başarı sonrası iyilik halleri geçicidir.

İlişkileri mesafeli ve soğuktur. Canları istediği zaman yakınlaşıp istemediği zaman aniden uzaklaşırlar.

Dışardan karizmatik görünen bu kişiler sizi feth eder, iyi anlamış gibi görünür ama asla sizin sorunlarınızı kendilerine dert etmezler sadece ilgilenmiş gibi davranmayı seçerler.

Yaşanan sorunlara çözüm bulamadıkça sık sık partner değiştirerek değerli olduklarını duymak isterler.

Ne yaparsanız yapın minnet duygusu yoktur onlarda.

Ebeveynler Dikkat!

Çocuğunuz daha doğmadan zihninizde onun hayatı ile ilgili yapması gerekenler, yapmaması gerekenler listesi oluşturmayın. Çocuklarınızın başarısını aşırı bir şekilde övüp başarısızlığında aşırı bir şekilde yermeyin. Çocuk sizin beklentilerinize uygun davranıp sevginizi kazanmak için sürekli bir mücadele içinde bulacaktır kendisini.

Çocuk bu şekilde büyütülünce adamına göre muamele yapmayı öğrenir.

Çocuklarımız bizim her şeyimiz onları nasıl şekillendirirsek o şekilde büyür ve kişilik yapıları buna göre oluşur. Onlara değerli olduğunu hissettirmek, göstermek ve uç noktalarda davranmamamız sağlıklı bir birey olmasına imkân sağlayacaktır. 

Çocuklar Gözbebeğimizdir

Anne ve babalar için çocuklar/çocuklarımız ‘gözbebeğimizdir’ dersek sanırım abartmış olmayız. Sadece aileler için değil toplum için de aynı şey geçerlidir, her doğan çocuk çok kıymetlidir/kıymetli olmalıdır. Peki, bu kadar değerli olan geleceğimizin teminatı olan bu canlarımızın ebeveynler olarak onları yetiştirirken, fiziksel ve temel ruhsal ihtiyaçlarını karşılamada, onları topluma hazırlamada üstümüze düşen görevlerin bilincinde miyiz? Benim çocuğumdur istediğim gibi terbiyesini veririm, kimse karışamaz zihniyetini artık kırmanın zamanı gelmedi mi? Sokakta geçerken, çocuğunu saçından sürükleyerek götüren bir anneye müsamaha edemiyor, bazen müdahale etmek durumunda kalıyorum, tabi bu anlık bir çözümden öteye geçemiyor. Bazı ailelerde şiddet, ilgisizlik, çocuğun temel özgüvenden yoksun veya tam tersi sadece maddi ihtiyaçlarını karşılanan çocukların ilerde nasıl bir yetişkin olmasını bekliyoruz. 

Aile İçindeki Şiddet Çocukları Nasıl Etkiliyor?

Aile içerisindeki şiddet, çocukların davranışlarını nasıl etkiliyor; başarıya ulaşmalarının önüne bir engel olarak çıkıyor mu? Çocuk, aile içindeki, bu çatışmayı görünce doğal olarak etkileniyor. Ailenin, çocuklarının davranışlarından şikâyetçi olduğu zaman öncelikle kendilerini sorgulamaları gerekir. Çünkü çocuklar da davranışlarını anne-babaya bakarak oluşturmuş durumdadırlar. Evde sürekli aile kavgası, anlaşmazlık gören çocuk, okul hayatında da başarı sağlayamaz. Evdeki çatışmadan uzaklaşmak isteyen çocuklar, kendini aile içinde yabancılaşmış gibi hissederse daha kötü alışkanlıklara da yönelme durumu yüksektir. Çünkü evde huzur bulamayan çocuk huzuru dışarıda aramaya başlar. Çocuğun sorunlarını arkadaşlarından önce ailesine anlatması için ailenin buna bir ortam hazırlaması gerekir.   

 

Aile İçindeki Küslükler Aile Yapısını Nasıl Etkiliyor?

Küsmek TDK sözlüğünde "Gelişememek, büyüyememek" olarak tanımlanıyor. Peki, küsmek ilkel bir duygulanım mıdır? Kesinlikle evet. Aynı evde aylarca birbirleriyle konuşmayan aileler var. Birbirleriyle konuşmayarak ‘mesajlarla’ birbirlerinin düşüncelerini iletiyorlar. Aile içinde uzun süreli küslükler ne değerlerimize ne de aile kurumunun kutsallığına uygun değildir. Eşler arasındaki küslük, dargınlık öncelikle kendilerinin ruh sağlığını olumsuz yönde etkiler. Sonra da çocuklarını ve yakın çevrelerini etkiler. İnsanın insana verdiği en büyük cezadır, diyebiliriz. Bunun bir nedeni de aile büyükleri ile küçüklerinin yaşamları arasında farklılıkların ortaya çıkması ve karşılanamayan beklentilerdir. Yetişkin insanların küsmesi, çocukların da bu davranışı daha çok örnek almasına yol açar. İnsan olarak bazen yaşadıklarımız bizi incitebilir ve biraz geri çekebilir, yapılanları tekrar akıl süzgecinden geçiririz. Aile içinde katı kural ve yapılar kişiler üzerinde gizli bir baskı unsuru oluşturur. Çünkü küslük kapıları kapar ve insanı yalnızlaştırır. Küçükken bir şeylere küsüp geri çekildiğimizde hele de güzel bir sofradan; için için keşke çağırsalar, hemen gitsek diye içimizden geçirirdik. Bizim küslüğümüz beş dakikadan fazla sürmezdi. Küsme davranışı pekişmediği için de kolayca barışabilirdik. Küsme davranışı aslında bir nevi psikolojik sessiz bir şiddettir. Bu davranışın ardından eşler birbirine karşı empati geliştirmek yerine daha çok uzaklaşırlar. Sevgili anne babalar çocuğunuza küserek, onları cezalandırarak bir şeyleri anladığını düşünüyorsanız bu en büyük yanılgıdır. Geçici ve içi boş, çocuğu örseleyen bir çözümdür. Değerli anne-babalar sizleri de anlıyorum fakat unutmayın sizler, iyi birer rehber olarak onlara yaptığı davranışı anlatıp ve problemi birlikte çözerek çocuklarınıza doğru örnek olmak sizler için en büyük mutluluk olsa gerek. 

Anne Baba Çocuğa Örnek Olmalı mı?

Yaşantımız hızla değişirken, ebeveynlerin çocuklarını sürekli bir şeyler konusunda uyarmasından ve çocukların da bu uyarılardan sıkılması aile bireyleri arasında bir kargaşaya neden olabiliyor. Her kuşağın kendine göre farklılıkları olsa da her dönem için geçerli olan ana ilke, karşılıklı sevgi, saygı, şefkat ve paylaşımdır diye düşünüyorum. 

Bir de aileler arasında senin ailen, benim ailem muhabbeti sizi çıkmaza götürür. Farklılıklarımızı kabul edip ve ortak noktalarınızın iyi taraflarını görmek ne güzeldir. Bir çocuğa baktığınız zaman yaşadığı ailesi hakkında bir öngörünüz olur. Çünkü çocuk bazı davranışları, küçük yaşlardan itibaren ebeveynlerinden modellemeye başlar. Bu nedenle bir konuda direk uyararak değil de ebeveynlerin o davranışları uygulayarak çocuklarına örnek olması gerekir. Örneğin; hiç eline kitap almamış bir anne ya da baba çocuğunu kitap okuması konusunda uyardığı zaman çocuk, bu davranışlardan aşırı şekilde bunalır. Ancak kitap okuma alışkanlığını çocuğuna kazandırmak isteyen ailenin kendisinin de kitap okuması güzel bir alışkanlık olmaz mı? Bu sadece kitap okumak ile ilgili değildir, anne babası kitap okumayıp kitap kurdu olan çok çocuk tanıdım. O ailelerin sırrı ise; evde olumlu, rollerin paylaşıldığı, sorun olduğunda yapıcı çözüm bulan ailelerin olduğunu da görüyoruz. 

 

Erkek ve Kız Çocuk Ayrımının Topluma Etkileri Neler? 

Aslında ne yazık ki, Türkiye’nin gerçeklerinden biridir diyebiliriz. Halen bizim buralarda erkek çocuk sahibi olabilmek için erkek bebek sahibi oluncaya kadar, doğum yapan, yapmak zorunda olan kadınlarımız bulunmaktadır. Kız çocuk annesi ya da babası olmak eskisi kadar olmasa da utanılan, eksik etek denilen, söylenmesi zor bir durum gibi kabul edilmektedir. Erkek çocuklar bu misyonla büyütülünce yetişkin rolleri daha çok yüklenmekte ve erkek dediğin hiçbir şeyden korkmamalı, ağlamamalı, sorunlarını kavga dövüşle halletmeli gibi kodlar yüklenilmektedir. 

Bu durumun belirleyiciliği daha çok ergenlik ve yetişkinlikte ortaya çıkmakta karşı cins ile ilişkileri, eş seçimini ve evlilik hayatlarını da bazen olumsuz yönde etkilemektedir.  

Kız olsun, erkek olsun çocuğun duygusal ihtiyaçlarını fark etmek, sevgi, şefkat, değer vermek çocuğun gelişim aşamalarını bilmek kısacası farkındalık sahibi olmak çok kıymetlidir.

 

Çocuklarımızı dinlemekle, duymak arasında ne fark var? Onları nasıl aktif dinlemiş oluruz?

Hemen hemen her anne baba çocuğunun söylediklerini duyar, ama hepsi onu tam olarak dinlemez. Duymak için kulak vermek yeterlidir, ama dinlemek için duymanın yanında oturmak, göz kontağı kurmak, zaman ayırmak, dinlediğini belli etmek, geri bildirim vermek, varsa sorun ile ilgili çözüm üretmek ve motive etmek de olmalıdır.

Çocukları aktif dinlemek için onlara özel zaman ayırmalı, onları dinlerken başka bir işle meşgul olmamalı, göz kontağı kurmalı, Dimlerken eleştirmemeli, yargılamamalı, duygularına tercüman olmalı, kendilerini rahat ifade etmelerine imkân vermeliyiz.

UNUTMAYALIM! Her çocuğun mutlaka yaratıcı bir yönü vardır. 

 

Yaratıcılığın ortaya çıkarılmasında ailenin önemi nedir?

Çocuklarını anne-babalar iyi tanıdığını zannediyorlar fakat çocuğu tanımak sadece iyi yönleri, başarılı olduğu alanların yanı sıra yetersiz olduğu alanları bilmek ve o alanları güçlendirmek için motive etmek demektir. 

Çocuğun da birey olduğu unutulmamalıdır. Hemen onu etiketleyip “senin kafan matematiğe çalışmıyor” demek yerine çocuğu o konuda desteklemek daha önemlidir. Çoklu zeka teorisine göre çocuğun bir çok farklı alanda daha iyi olabileceğini hatırlayalım. Çocuğun sadece sayısal alandaki başarısı önemliymiş, sözel alanlardaki başarısı önemli değildir anlayışı çocukların güçlü olduğu alanların da zayıflamasına yol açmaktadır. 

Çocuklarını motive eden, aile içinde iyi iletişim döngüsü kuran, onları cesaretlendiren ailelerin çocukları, sorun çözme becerisi kazanmakta, meslek seçimi, eş seçimi konusunda daha sağlıklı kararlar almaktadırlar. 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve 63olay.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.